Ned'in hayatı hiç normal değil. Dokunmak onun için bambaşka bir
anlama geliyor. Çünkü Ned'in tenine temas etmek, ölüleri
diriltebiliyor. Evet, ölü herhangi bir şeyi, dokunarak hayata
döndürebiliyor Ned. Bir insanı, bir köpeği, hatta bir çileği... Bu
tuhaf özelliğini küçük yaşta keşfedip, gizlice yaptığı birtakım
denemelerle sınırlarını öğreniyor.
Çocukken öncelikle şunu anlıyor: bir
ölüye dokunduğunda o kişi ya da şey hayata dönüyor ama, bir daha
dokunursa tekrar ölüyor – hem de bir daha geri getirilemeyecek şekilde.
Ayrıca bununla çok yakından bağlantılı bir şey daha görüyor: Bir ölüyü
hayata döndürdüğünde bir dakika içinde yeniden dokunup geri
göndermezse, hayata dönmüş ölünün yerine o civardaki başka bir canlı
hayatından oluyor. Nitekim Ned çocukken, beyin kanamasından ölen
annesine dokunup canlandırdığında, bir dakika sonra komşuları düşüp
ölmüş. Dahası annesi de sonra Ned'i öperken birden bembeyaz kesilip
devrilmiş.
Yıllar sonra Ned artık bir yetişkin
olmuş, çürümüş meyvaları “dirilterek” birbirinden güzel turtalar yapıp
“Pie Hole” adındaki dükkanında satıyor ve nispeten sakin bir hayat
sürüyor. Fakat bir gün Emerson Cod adlı bir özel dedektif onun
yapabildiği şeyi fark edince, ikisi ortak çalışmaya başlıyorlar: Ned
ölüyü diriltiyor ve bir dakika içinde onunla konuşup kim tarafından
öldürüldüğünü öğrendikten sonra, tekrar dokunup geri gönderiyor. Ne var
ki dirilttiklerinden biri çocukluk aşkı (ve aynı zamanda ölümüne neden
olduğu komşusunun kızı) Charlotte çıkınca, onu geri göndermeye gönlü
razı olmuyor. Tabii bir sorun da getiriyor bu durum: Charlotte'un (ya
da Ned'in kullandığı hitapla, “Chuck”ın) yaşamaya devam etmesi için,
Ned'in ona bir daha hiç dokunmaması gerekiyor. Böylece ikisi arasında,
iki tarafın birbirine dokunmamaya büyük bir dikkat gösterdiği bir aşk
başlıyor.
alıntıdır...