Son 20 yılda elektronik müzik prodüktörü ve yaratıcısı Brian Eno ile adı bir tutulan, dünyanın en başarılı müzisyenleriyle birlikte gerçekleştirdiği etnik yapılı canlı performansları ile Peter Gabriel ve Paul Simon gibi efsanelerle birlikte müzik mabedinde yerini almış olan bir isimden bahsediyoruz…Juno Reactor.
Çocukluğunun ilk yıllarında klasik müzikle tanışan Juno Reactor'ün asıl figürü Ben Watkins, piyano, keman ve gitar çalmaya başlayarak müzik evrenine ilk adımlarını atmıştı. Çocukluğunu da rock müzik ile ilgilenerek geçiren sanatçı çeşitli tarzları zihninde erittikten sonra 80'li yılların başında elektronik müzikle tanıştığında, gerçekten aradığını bulduğundan emindi.
1990 yılında Stephen Holweck ile birlikte, bir heykel sanatçısının sergisine soundtrack yapmak amacıyla deneysel bir ambient projesi olarak kurduğu grubunun ismi de, bu sergideki dev füze heykelinin isminden esinlenerek ortaya çıkıyor.
‘Uzayda dolaşan yanan bir güneş hayal ettim’ diyor Walter, ‘..ve Solaris'te olduğu gibi yaşayan ve parçalarını yeniden bir araya getiren devasa bir anıt yaratmak istedim.Ve Juno Reactor bu şekilde oluştu.’
Grubun diskografisine değinmek gerekirse, 1990'ların başında Goa vibe ıyla ortaya çıkan Juno Reactor’ün NovaMute'dan çıkan ilk single ları 'Laughing Gas'ı, hemen ardından debut albümleri Transmissions izledi. Transmissions'dan çıkan hit parça 'High Energy Protons' dans pistlerine bir bomba gibi düşmesiyle, Transmission kazandığı büyük başarı sonucunda albüm goa trance türündeki ilk albümlerden biri olarak kabul gördü. 3. albümleri ‘Beyond the Infinite 'in yayınlandığı yıl olan 1996 'da ise hard trance barajının içinde break beat gibi farklı türleri de kaynaştıran soundları ile bir adım öteye geçtiler.
Yeniliklerin önünü açmaya devam eden grup 1997'de Wax Trax! Records/TVT Records ‘dan yayınladıkları ‘Bible of Dreams’ ile köklerinden ayrılarak güçlü elektronik mixlere ağırlık verdi. Bible of Dreams ise öncekilerden çok farklı olarak sıradan dans beatlerinden ibaret olmayıp tribal etkilerle süslenmişti ve ismine yakışan bir albüm olarak hafızalara kazındı.
Reactor'ün ünü yayıldıkça Watkins, müziğinin biçimine şekil verdiği deneysel çalışmalarını tüm hızıyla sürdürdü ve Nelson Mandela'nın en sevdiği Güney Afrikalı perküsyonist Amampondo 'yu dünya sahnelerine tanıttı. Conga Fury single ında Güney Afrikalı perküsyonist Amampondo ile çalışan Watson, birlikte çıktıkları 5 haftalık Amerika turnesininde Moby ile sahneyi paylaştılar.1998'de ise Watson yine Amampondo ile Glastonbury Festivalinde akıllara durgunluk veren bir performans sergiledi.
Watkins 5. Juno Reactor albümü Shango 'yu 2000 yılında yayınladı. Bu Metropolis Records’dan çıkan ilk albümüydü.Bu albümün ilk parçası Pistolero, gitarist Steve Stevens(Billy Idol) ile birlikte yapılmış bir çalışma olup Juno Reactor'un müzikal gidişatına farklı bir rota verdi.Aynı parça ‘Once Upon A Time in Mexico’ filminde ve fragmanında da yer aldı.
Rock ve dünya müziğinden esinlenen fakat trance beatlerine sadık kalan, daha yumuşak tonların hakim olduğu son Juno Reactor albümü Labyrinth ise 2004 yılında çıktı ve Matrix serisinde kullanıldı. En çarpıcı çalışmalarından bazılarının Wachowski Brothers için yaptığı Matrix müzikleri olduğu kesin. Juno'dan önce Prodigy ve Fluke’a teklif götüren fakat sonucundan memnun kalmayan yapımcılar, Juno Reactor 'de aradıkları soundu bulduklarını söylemekten de çekinmiyorlar. Bu albümdeki ‘Conquistador 2’ gibi parçalar, müziklerindeki tribal etkilerin vardığını sürdürdüğünü gösteriyordu...
İnsanları mutlu eden, hareketlendiren ve onlara farklı dünyaların kapılarını açan, hayallere daldıran ve tam anlamıyla mutluluğa erdiren müziğin gerçek müzik olduğunu savunuyor Watson.
Juno Reactor'un müziğinde de hayaller ve hayal gücü sınır tanımıyor. Zihinleriniz için heykeller şekillendirebilirim diyen Watson'un parçalarını dinlemeye başladığınızda da zaten etrafınızdaki havanın değiştiğini hissedebilir, hikayeleri yakalayabilir ve yaşayabilirsiniz.
Yaptıkları müziğin elektronik müzikle sınırlı kalmadığını belirten grup elektronik müziği sadece bir aracı olarak gördüklerini ve elektronik soundun tek başına yetersiz kaldığını hissettikleri anlarda da canlı ve akustik performansları da müziklerine davet edip farklı enerjiler yakalayabileceklerini ekliyor.
Müziği renkleri ve boyutlarıyla bir film gibi nitelendiren gruba göre parçaların tamamlanması yalnızca hareketlerin ve hikayelerin hissedilebilindiği kısa filmler oluştuğunda mümkün oluyor. Ve evet, kısa filmleri dünyanın her yerinde milyonları kendilerine hayran bırakıyor.Bu tanıma göre film gibi olan müzikleri, hikayelerle yola çıkan ve dinleyicilerini dijital girdaplara sürükleyen karşı konulmaz bir güç. Ama Juno Reactor bundan da ibaret değil.
Juno Reactor'un parmak izleri bütün pop kültüründe görmek mümkün; Bir çok film müziğine imza atan Juno Reactor, The Matrix serisi, Once Upon a Time in Mexico, Mortal Kombat, Mortal Kombat Annihilator gibi filmlerin de müziklerini üstlendi - Drive, Eraser, Virtuosity, Lost In Space, Romeo + Juliet, Beowulf ve ise diğer birkaçı … Matrix ve Animatrix'in film ve oyun müziklerini yapan Juno Reactor’ün soundtrackleri baseball, basketball ve futbol oyunlarında, play station ve X box oyunlarında da sık sık yer alıyor.(Alıntı)
diskografi:
2004 - labyrinth
2003 - zwara
2002 - hotaka
2001 - masters of the universe
2000 - nitrogen (part 1 & 2)
2000 - shango
1999 - pistolero
1997 - bible of dreams
1997 - god ıs god
1997 - conga fury
1997 - jungle high
1996 - samurai
1995 - beyond the ınfinite
1995 - guardian angel
1994 - lu.ci-ana
1994 - high energy protons
1994 - laughing gas
1993 - transmissions
Benim favori üç parçam: Navras
https://www.youtube.com/watch?v=t9qqLrdOzDg Masters Of Universe https://www.youtube.com/watch?v=n01oW4bMA4E Mona Lisa Overdrive https://www.youtube.com/watch?v=pbpnsc6-HAs&feature=related